ÇARŞICUMA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ÇARŞICUMA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Şubat 2018 Çarşamba

YA BENİ DE GÖTÜR, YA SENDE GİTME...........




En güzel Çorum türküsü.....


Bir gün köklerimi aramak için Çorum yollarına düşeceğim, kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi..

Annem; ananemin ailesiyle birlikte, Yunanistan'dan bindikleri geminin onları Samsun'a bıraktığını, oradan akrabaları ile birlikte Merzifon'a gönderildiklerini, bir kısmının orada kaldığını, diğerlerinin ananemlerde dahil,  Çorum Sungurlu'ya yürüyerek geldiklerini anlatırdı. Çorum Sungurlu mübadil listelerini arşivlerde bulduktan  sonra bizimkilerin  iskân edildikleri yerin o zamanlar Sungurlu'ya bağlı Çarşıdere  köyü olduğu netlik kazandı. O dakikadan itibaren içimde yeşeren "gidip görmeliyim" duygusu bütün benliğimi yavaş yavaş ele geçirdi. Birkaç hafta sonra bir pazar günü maceralı  Çorum seyahatimiz başladı. Çorum yol maceramızı BURADA (yazının üstüne tıklarsanız o yazımı okuyabilirsiniz.) anlatmıştım.



O gün bayağı maceralı bir seyahat sonrası 1640 rakımlı Aygar dağının zirvesinde bulunan  Çarşıdere'ye vardık. İnanın köye indiğimizde hepimizin başı yükseklikten fırıl fırıl dönüyordu. İlk izlenimimiz, iki vadi arasında  yemyeşil bir köy.....girişte terk edilmiş bir köy okulu ve yanı başında iki katlı bir bina bizi karşıladı.Geldik ama nereye gideceğimizi ne yapacağımızı bilemiyoruz. Perdeli giriş kattaki evin  kapısını çalmaya karar verdik.  Okul bahçesinde kocaman bir inek sakin sakin otluyor. Arada dönüp bize bakıyor, tekrar ot yemeye başlıyor. Biz yakından inek  görmemiş şehirliler, korka korka ineği göz hapsinde tutarak eve yanaştık ve  zilini çaldık.Evde kimse yok. Etrafa bakınırken biri bize doğru yanaştı ve
-hoş geldiniz dedi ben köyün imamıyım, burası da benim evim...Kim için geldiniz buraya?
Ben Ankara'dan geldiğimizi, Ananem ve ailesinin Selanik'ten bu köye geldiklerini, eğer köyde kaldıysa eski evlere bakmak, büyük ihtimal eski kilise olan camiyi gezmek ( ya kiliseler camiye ya da camiler kiliseye dönüşür. O toprakların kimin eline geçtiğine bağlı) köyü ve köylüleri  tanımak istediğimiz söyledim. Aklıma hiç gelmemişti o gün orada Yunanistan Selanik doğumlu, mübadeleyi 3-4 yaşlarında yaşayan ve geçmişe ait hiçbir anısını unutmayan Cemile nine ile karşılaşacağım........

-Tamam dedi imam, ben sizi gezdiririm. Burada yaşayan birkaç mübadil aile var. Sizi onlarla da tanıştırırım.


Arnavut kaldırımlı köyün içinde yürümeye başladık..Yemyeşil, köy evleri ağaçların arasında kaybolmuş, evlerinin önünden şırıl şırıl küçücük bir dere akan,  kuşların cıvıldadığı sakin- sakin- sakin bir köy.....İlk camiye uğradık. Bahçesinde top top  leylakların o mis gibi baygın kokusu, zaten temiz havadan serseme dönen bizi iyice sersemletti. Caminin, kilise olan  ilk halinden eser yok.Yenilenmiş. Sadece dış görüntüsü değişmemiş. İmama, o döneme ait hiçbir şey kalmadı mı? diye sordum. Yok dedi. Kalan hiçbir şey yok.

Ardından köyün içinde gezmeye başladık. İmam bize Selanik'ten gelenlerin zamanla buranın iklimine alışamayıp, köyü terk ettiklerini boşalan köyün, sonrasında Malatya'dan göçen vatandaşların  yerleştirildiğini anlattı. Mübadil bir ailenin evine gittik.Evdeki  büyük anne Yunanistan doğumlu fakat alzaymır hastası hiçbir şey hatırlamıyor.
-Biraz aşağıda bir de Cemile nine var dedi ona götüreyim sizi.....
tamam dedik, hadi gidelim..
köyün kıvrımlı yollarından aşağı doğru indik, kapısının önünden dere geçen bahçesi ağaçlıklı   iki katlı bir evin önünde durduk...
İmam içeri  size "Tanrı misafiri" getirdim diyerek seslendi..Balkona çıkan bir kadın yukarı gelsinler diye karşılık verdi. Tahta merdivenlerin gıcırtısı ile yukarı çıktık.
-Buyur ettiler oradaki yer minderlerini işaret ederek, dimdik oturan nenenin yanına sıra sıra oturduk.
 -neden geldiğimizi anlatan kısa bir girişten sonra, oğlu işte annem dedi. 96 yaşında Selanik-Cuma köy doğumlu, kulakları ağır işitir, bağırmanız lazım, fakat aklı zehir gibidir, en ufak bir olayı dahi hatırlar. Hatta Selanik gelirken ve geldikten sonra hikayelerini bize anlatırdı da biz anam yine başladı derdik,pek ciddiye alıp dinlemezdik. Şimdi sizi görünce biz naptık? dedim kendi kendime....koca bir tarihi dinlemeden büyüdük, farkına varamadık, değerini bilemedik şimdiye kadar  anamızın.....

Keşke geçen sene gelseydiniz, babam o da Selanik doğumluydu, o kadar çok anlatırdı ki oraları, arkasından da ağlamaya başlardı, sizi görse benim melmeketli  gelmiş diye o kadar çok sevinirdi ki! dedi ve dolu dolu olan gözlerini çevirdi.
Biz oğluyla konuşurken, dimdik oturan Cemile nine gözlerini dikmiş,  bize gülümsüyordu. Bu arada söylemek isterim; Rumeli kadını kaç yaşına gelirse gelsin bir duruşu vardır.  O yüzden "Rumeli kadını rütbe gibidir durup durup selam veresin gelir" derler. Öyle bir endamla yanımda oturuyordu 96'lık Cemile Nine.....  Kulağına doğru eğildim, bağırarak
-Cemile nine ben seni görmek için Ankara'dan geldim. Selanikliyim bende dedim....
Nine ağlamaya başladı, yemenisinin kenarıyla göz yaşlarını siliyordu bir taraftan da.... herkes bir anda sustu, hani herkes aynı anda susunca " biri daha öldü, bunun adı  ölüm sessizliği"  derler ya! işte öyle bir şey.....

-Neden daha önce gelmedin dedi? Hep söyledim benim çocuklara  birgün biri gelip, beni bulacak diye..inanmazlardı bana, gülerlerdi... Kocam vardı, görümcemler vardı..onlar hep sana anlatırdı oraları...benim bildiğim çok az, anamın anlattığı kadarını biliyorum, küçükmüşüm ben...ama onlar gençmiş her şeyi hatırlarız biz derlerdi.....

-Napalım nene? yetişedim onlara işte dedim, sen bana anlat neler biliyorsun?
Benim kaynatamlar diyerek başladı anlatmaya....  geldiklerinde  topraktan evlere yerleştirmişler, çimento katmamışlar evlere....yağmış yağmur , yağmış yağmur, toprak dam çökmüş üzerlerine,,,,,,,kaynatam çok hastalanmış o ara, ev denilen yerde bir tas yokmuş ki su içmeye...kaynanam çıkmış hayvanların su içtiği yalakları almış, getirmiş eve, kaldırarak su içirmiş hasta kocasına.....çok çileler çekmişler çok dedi..
O sırada gelini bize ayran yaptı getirdi.Köyün tamamı hayvancılıkla uğraşıyormuş. Süt, yoğurt,ayran bol bol....Gelini ayranı bana verirken, sor bakalım dedi cebinde niye kuru soğan taşırmış?
-Cemile nine dedim kulağına bağırarak
Cebinde niye soğan taşıyorsun?

Ah onu hiç sorma..Biz melmeketten (bizimkilerin dilinde memleket, melmekettir) gelirken,  yaşlı nenemi ve beni bir kağnıya bindirmişlerdi. Yolda acıktım soğan istiyorum  diye ağlamaya başladım
-Sus dedi babam....biz ekmek bulamıyoruz, sen soğan diye ağlıyorsun!
İçine oturmuş o minik kızın bu azarlanma....o gün bugündür yeleğinin cebine her gün küçük bir kuru soğan koyarmış...yani 93 yıldır...dile kolay...
Daha fazla yormak istemedik Cemile nine'yi....fotoğraflar çektirdik, tekrar geleceğimize dair söz vererek buğulu gözlerle yanından ayrıldık.
Merdivenlerden inerken; gitmeyin dedi ilk önce, sonra boğazı düğüm düğüm  tekrar gelin oldu mu? diye seslendi.
Bu sefer bizi gezdirme görevini Cemile Ninenin oğlu Mevlüt devraldı. Mezarlıkları görmek istediğimi söyledim ona....bizi alıp Rum Mezarlığına götürdü. Köy çeşmesinin arkasında hiçbir taşı olmayan dümdüz bir alan......
-Hiç mezar taşı yok muydu? dedim. Yeni yapılan evlere temel taşı oldu dedi.
Ardından küçük dereyi atlayarak müslüman mezarlığına giderken yolda yıkık dökük bir evin yanında durduk. Mevlüt bu ev bizim eski evimizdi dedi. Evin Rum olan sahibi 1970'li yıllarda bu köye gelmiş. Ev o sırada sağlammış Mevlüt'ün babasına bu evin eski sahibi olduğunu, evini görmek istediğini söylemiş çok yalvarmış. Bizimkiler eve sokmamış.
Keşke gösterseydiniz niye böyle yaptınız? dedim
Cahillik işte.... çok pişman oldu  dedem ama adam gitmişti bir kere dedi.....
Ben bu hikayeyi, Çarşıdere yazımda paylaştıktan birkaç ay sonra bir mail aldım. Yunanistan'dan geliyordu mail....Xatzi o anlattığın benim dedem diyordu...Dünya o kadar küçük ki... Aşağıdaki fotoğraftaki soldaki ev Xatzi'nin dedesinin evi....



Mezarlığa giderken bahçede  yaşlı bir amca gördük, yanına gittik. Nerden geldiniz buralara? diye seslendi. Ankara dedik inanamadı.. Selanikli misin? dedim yok dedi..yanından ayrılıp  belki bir mezar taşı buluruz  umudu ile eski Türk mezarlığına yürümeye başladık. Derenin kıyısında yemyeşil dümdüz bir alan..
-İşte burası dedi Cemile ninenin oğlu....yok Rum mezarlığından farkı yok buranın da, ne bir mezar taşı, ne de oranın eskiden mezarlık olduğunu gösteren bir emare.....oraya giderken içimde küçükte olsa bir umut vardı Annanemin babası İzzet ve annesi Mihriban'ın mezarının orada olduğunu düşünüyordum çünkü.....boynu bükük ayrıldım oradan da... Oysa benim içimde  Türk mezarlığında en azından bir taş bulabilirim umudu vardı. Dönüşte minik derenin üstünden atlarken, tezeği taş sanıp üstüne basınca da, (bazen bende ki öngörü bu kadar tekdüze olabiliyor yani, kahverengi gördüm ya....)ayak bileğime kadar tezek içinde kaldım. elimdeki ıpad havaya, ardından cumburlop  dereye düştü,çocuklar suyun içinden  hemen aldılar, Allahtan kabı vardı da bir şey olmadı. Olan bana oldu ve bundan sonraki köy gezimi ayak bileğime kadar battığım tezek içinde tamamladım.

Çarşıdere köyüne gitmeyi, baharda tekrar  düşünüyorum. Çünkü Cemile nineye söz verdim 100. yaşgününü kutlamaya gideceğim.
                                                                                     Sevgilerimle 







24 Haziran 2015 Çarşamba

ÇARŞIDERE-ÇARŞICUMA KÖYÜ



Selam
Geçenlerde  Çorum Çarşıcuma yol  maceramızı Tabela yok mu tabela başlıklı yayınımda anlatmıştım. Şimdi sıra köy maceramızda.....Aşağıda göreceğiniz resimler, anlatım bazılarınızın hiç dikkatini çekmiyor, bir şey ifade etmiyor biliyorum..Ama size bir şey söyleyeyim mi; bu resimleri o köy ile bağlantısı olan bir Türk ya da Rum gördüğünde  gözyaşlarına boğulacaktır. 
Ailemin geçmişine  merak saldığım ilk yıllarda bir kız arkadaşım bana köklerini buldun farz et bulup ta ne yapacaksın? diye sormuştu. Bende ona"dedelerim zenci çıkacak o olacak" demiştim. Doğru çıktı. Bizde koskoca  bir imparatorluğun zencileriymişiz meğer....
Allah kimseye yaşatmasın ama anlatmaya çalıştığım  köy  acılı bir göç hikayesinin tanığıdır....Geçmişini bilmeyen geleceğine yön veremez.



Zar zor köyün yolunu bulduğumuzda bizi terkedilmiş bir köy ilkokulu karşıladı.  Yapılmış bir okul neden boşaltılır anlayamıyorum bilen varsa beri gelsin...Köylerin yozlaştırılmasında, cahil bırakılmasında en önemli etkenlerden biridir okulların kullanılmaması bence...Köyden kente göç...Ne diyor göç edenler; okul yok ya da okul var-öğretmen  yok,(atanamayan öğretmenler bir sürü.... 5-10 yıldır atama bekleyeni var) su yok, elektrik yok...bir sürü emek verilerek açılmış, gayet iyi durumda olan bir eğitim yuvası terkedilmiş....Öğretmen lojmanı imama tahsis edilmiş. İmam ailesiyle birlikte burada kalıyor. İmama bir sözüm yok yanlış anlaşılmasın..İmamda caminin lojmanında kalsın..Başka türlü bu köyler nasıl eğitilecek?Bu yüzden bence vatanımızda eğitimin kalitesi çok düşük...Taşımalı eğitim diye bir şey çıkardılar çocukları oradan oraya kilometrelerce sözüm ona  eğitim için götürüyorlar..Sonra servisler; yok yolda sele kapılıyor, yok çığ düşüyor, yok kara saplanıyor çocuklar lastik pabuçlarla yollarına devam ediyor. Allah bilir bu okulun kapatılma sebebi de, ya okutacak çocuk yoktur ya da öğretmen durmuyordur. :)))
 Mahzun Kırmızıgül'ün "Mucize"sini seyretmiştim.Konusu kısaca Aydın taraflarından gelen bir öğretmenin, doğununda doğusunda olan bir köye gidişi ve o köyde bulunan bütün çocuklar ile engelli bir çocuğu tek bir sınıfa toplayarak hepsi ile ayrı ayrı ilgilenerek bir şeyler öğretmesinin çabası ve o engelli çocuğu, engelsiz hale getirmesi anlatılıyordu. Güzel bir filmdi..o coğrafya Doğu Anadolu idi.... burası ise ne acı ki; İç Anadolu...
Bence bu köyde 1 tane bile okuyacak çocuk olsa o öğretmen buraya atanıp o çocuk eğitilmeli...Kimse merak etmesin o öğretmen boş zamanlarında da o köy halkına okumayı yazmayı öğretip, bilinçli hale getirir ama bunu isteyen kim? 


Ne kadar iyi bir yönetici imiş bu okulu yaptıran zat.... Okulun bahçesine çocuk parkı bile koydurmuş... çocukların görgüsü artsın diye.....



Burası köyün girişi
Aslında o kadar güzel bir köy ki...evlerinin önünden dere geçiyor şırıl şırıl....


 Altta ki eski bir Rum evi...Bu evin sahibi Yunanistan'dan 1970'li yıllarda gelmiş..Evin yeni sahibine evi gezmek için çok yalvarmış fakat bizim vatandaş sokmamış...Yapmasaydınız keşke, evini gösterseydiniz dediğimde cahillik işte bilemedik dediler..Bizde öyle Yunanistan'da ki evlerimizi gezmek istediğimizde bazıları kapıları sonuna kadar açıp bizi ağırlamak için ellerinden geleni yaptı, bazıları ise kaçıp gitti.




 Çarşıdere köyünün eski Kilisesi- yeni Camii







 Mahcup Rumeli kızı Cemile nine...
Resmimizi çeksinler Cemile nine seninle dediğimde utandı,yemenisini düzeltti sonra poz verdi..Dikkatinizi çekmek isterim yemeni diyorum Türban değil...Anadolu kadınının başörtüsü...Cemile nine Yunanistan'ın Cuma köyünde doğmuş. Mübadele olduğunda 3 yaşındaymış. Küçük çocukları ve yaşlıları at arabasının arkasına bindirmişler. Giderlerken Cemile nine soğan diye ağlamaya başlamış sus demişler biz ekmek bulamıyoruz sen soğan diye ağlıyorsun...Öyle içine oturmuş ki; bu olay, 96'lık Cemile nineye hala cebinde soğan taşırmış....


 Benim çocuklar köyden çıktığımızda hala hayret ediyorlardı.Yunanistan'dan gel, Çarşıdere'ye yerleş...Her iki köyü de gördükleri için kıyaslayıp, inanamadılar tabii.....
Hala anlayamıyorlar savaşları,antlaşmaları,göçleri....



Sol taraf Müslüman mezarlığı, sağ taraf  Ortodoks mezarlığı


Ortodoks mezarlığında bir tane taş kalmamış... aynı Yunanistan'da ki bizim atalarımızın mezar taşları gibi burada ki mezar taşları da  evlere temel taşı olmuş....Zihniyet aynı.....

 Burası da müslüman mezarlığı belki de İzzet dedem burada yatıyor kim bilir?





 Altta ki resimde köyün yukarıdan görünüşü.Tarla vermişler İzzet dedeme (Annemin dedesi)burada arpa-buğday yetiştir diye ama yaban domuzlarıyla başa çıkamamışlar. Her şeyi, belki de annesinin ve babasının mezarlarını da bırakarak, annanemle birlikte diğer 2 kardeş Niğde'ye evlatlık verilmiş. Annesi,babası orada mı öldü noldu? bilen yok...muamma işte ....  Dağın zirvesinde bir köy Çarşıdere-Çarşıcuma ama....  bakma yemyeşil göründüğüne... içinde ne hikayeler barındıran, ne kanlı gözyaşlarını içine akıtanların köyü burası.....
                                                                                         Sevgiler 

4 Haziran 2015 Perşembe

ÇORUM'DAN CEVAP GELDİİİİİİİ......



Selam
 Ben bu bilgi edinmeyi kullanmayı  seviyorum.......Bildiğiniz gibi  iki hafta önce bir köy gezisi yapmak üzere  yola çıkıp balçıklarla, uçurumlarla sınanarak  zar zor köyü bulduğumuzu  TABELA YOK MU TABELA   yazımda anlatmıştım...ve gerekli yerlere bildirdiğimi yazmıştım....İşte Çorum İl Özel İdareden cevap geldi....Takmışlar...Yazıyı bana da bilgilenmem için göndermişler. Memnun oldum..Eksik gördüğümüz her şeyi bildirelim bence arkadaşlar ölmez sağ kalırsanız bayağı işe yarıyor....:))) 
                                                                               Sevgiler








BU BİR MÜBADELE HİKAYESİNİN ANLATILDIĞI RADYO HİKAYESİ

KOZANA HATIRALARI......

Selam Mübadil insanların fotoğraflarıyla birlikte bir mübadele hikayesi anlatımı burada....Bakalım kimlerle ortak hikayelerimiz var?...